Nissan Türkiye Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Anaç, kurdaki artışların ağustos ve eylül aylarında fiyatlara tam yansımayacağını belirterek, "Eylülden itibaren fiyat artışları ufak ufak başlar, ekim sonrası daha da artar.
Bu doğrultuda otomobil fiyatlarında yüzde 5-6 civarında artış beklemek doğru olur" dedi.
Otomotiv sektöründeki son duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunan Anaç, sektörün ilk yarıda geçen yıla göre yüzde 40'ın üzerinde bir büyüme kaydettiğini söyledi.
Anaç, geçen yılın ilk yarısında daralan bir pazar bulunduğunu, bu nedenle 2013'e göre kıyaslamanın daha doğru olduğunu belirterek, 2013 yılına göre sektörün yüzde 20'nin üzerinde büyüdüğünü dile getirdi.
Söz konusu büyüme trendinin devam etmesi durumunda pazarın 1 milyonlu rakamları görebileceğine işaret eden Anaç, "Şu anda 950 binin üzerinde bir pazar öngörüsü herkesin hemen hemen üzerinde mutabık kaldığı bir tahmin. Ancak ikinci yarı için son dönemde seçim sonrası gelişmeleri dikkate aldığımızda trendin aşağı doğru seyredeceğini öngörüyoruz. Yeni yaptığımız tahminler 875-900 bin civarında. Rakamın 1 milyona ulaşamayacağı kesin olmakla birlikte, 875 bin düzeyinde gerçekleşmesi daha büyük olasılık" diye konuştu.
Anaç, öngörülerinin talebin 850 bin civarında gerçekleşeceği yönünde olduğunu aktararak, firmaların yıl sonunda bütçede taahhüt ettikleri hedeflerini gerçekleştirmek için yılın kalan diliminde biraz daha agresif olabileceğini ifade etti.
Ağustos ve eylülün, kurdaki artışların fiyatlara tam yansımadığı aylar olarak geçeceği öngörüsünde bulunan Anaç, "Eylülden itibaren fiyat artışları ufak ufak başlar, ekim sonrası daha da artar" yorumunu yaptı.
Seçim sonrasına ilişkin sektör genelinde temkinli bir iyimserlik olduğunu belirten Anaç, şunları kaydetti:
"Koalisyon olabileceği ihtimali aslında öngörülmüştü ve planlamalar da biraz ona göre yapılmıştı. Bu nedenle pazar öngörülerinde 900 binli rakamlar konuşuldu. Nissan özelinde biz biraz daha muhafazakar davrandık. Tüm planlamalarımızı biraz daha temkinli bir şekilde yaptık. Şu yaşadıklarımız bizim için öngörülemeyen bir durum değildi. Ancak; yıl sonu için kurdaki maksimum tavan seviye olarak euro için 3,20, dolar için 2,90 öngörmüştük. Buna ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz artırımıyla erişebileceğini düşünmüştük, ama daha ağustos ayı itibarıyla kur bizim öngörmediğimiz yerlere geldi."
"Artan maliyetler fiyatlara yansıyacak"
Anaç, kur açısından şu anda ciddi bir devalüasyon olduğunu kaydederek, "Bugün itibarıyla ay başı ile ay sonu arasındaki devalüasyon oranı yüzde 9. Bu da maliyetlerin yüzde 9-10 civarında arttığı anlamına gelir. Artan maliyetler de fiyatlara yansıyacaktır" diye konuştu.
TL karşısında euro ve dolardaki yükselişin, fiyatlara hangi düzeyde yansıyacağına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Anaç, şöyle devam etti:
"Euro/TL'de 3'ün üzerindeki her rakam, belli fiyat artışlarını gerektirir ama biz fiyat artışlarını kısa vadeye bakarak yapmıyoruz. Biraz daha bekliyor ve görmek istiyoruz. Ancak şu anda gelinen noktada, kurun çok da aşağı inmeyeceği şeklinde bir beklenti var. euro/TL'nin 3,20'lerde dengeleneceği gibi bir beklenti söz konusu. Piyasalara tekrarlanacak seçimler sonrası çok ciddi bir istikrar mesajı gelirse, kur o zaman iyi seviyelere inebilir. O zamana kadar da euro/TL için 3,20 seviyeleri iyimser bir tahmin.
Aynı şekilde dolar/TL'nin de 2,90'ın altına inmesi iyimser bir tahmin olur. Bu tahminler doğrultusunda otomobil fiyatlarında yüzde 5-6 civarında artışı beklemek doğru yaklaşım. Bizim orta vadede yapacağımız fiyat artışı bu seviyeleri bulur. Fiyatların eylülde birden bire bu kadar artmasını beklemiyor, 'kademeli artış olur' diye öngörüyoruz."
Anaç, sektör oyuncularının üzerinde ciddi bir kur baskısı bulunduğunu vurgulayarak, 2013 başından bu yana ÖTV etkisiyle beraber sektörün üzerindeki baskının yüzde 28-30 arasında olduğunu, bunun hepsinin yansıtılamadığını söyledi.
Şimdiye kadar en fazla yüzde 20'lik bir maliyet artışı olduğunu aktaran Anaç, "Zaten sektör 2013 başına göre yüzde 10 geride kalmış diyebilirim. Bunun üzerine mevcut devalüasyon gelince ciddi bir kur baskısı var" dedi.
"Stok baskısıyla karşı karşıya kalınacağını sanmıyorum"
Son gelişmelerin otomotiv sektöründeki kampanyalara nasıl yansıyacağına yönelik düşüncelerini de paylaşan Anaç, şunları söyledi:
"Pazarın yılın ilk yarısında yıllık bazda yüzde 40 büyümesi öngörülemeyen bir durumdu. Üretim tarafı böyle bir talebi karşılayamadı. Söz konusu talep nedeniyle her distrübitör ve üreticide stok seviyelerinin az olduğunu görüyoruz, yani firmalar stoksuz çalışıyordu. Stoklu çalışan firma hemen hemen yok gibi. Sektör açısından böyle bir döneme stok baskısı olmadan girmek çok avantajlı. Kendi adımıza konuşmak gerekirse, biz zaten üretim planlamamızı da ikinci yarı için biraz daha temkinli yapmıştık. Bu temkinli planlama da ciddi bir stok baskısı oluşturmuyor. Tahminimce diğer firmaların çoğu da aynı durumdadır. Bu yüzden son 4 ayda stok baskısıyla karşı karşıya kalınacağını sanmıyorum. Bu nedenle çok ciddi kampanyalar da olmayacak. Araç almayı düşünenler için en ideal dönem ağustos ayının kalan kısmı ve eylül. Son çeyreği beklemelerini çok tavsiye etmiyorum."
Anaç, Nissan'ın Türkiye'deki distribütörlük faaliyetlerini yürüten Sumitomo Corporation ile hisselerini devralma konusunda anlaşmaya vardığını anımsatarak, bu tür satın almaların yapılan operasyonun kalitesinin ve iş yapış şeklinin beğenilmesi anlamına geldiğini kaydetti.
Bundan sonraki dönemde misyonlarının buradaki operasyonun daha büyük bir hale getirilmesi olduğunu aktaran Anaç, şu an için Nissan'ın Türkiye'de bir üretim planı olmadığı bilgisini de verdi.
"Hedefimiz Türkiye'de en çok satan Japon markası olmak"
Anaç, yıl sonunda Nissan olarak pazar payı hedeflerinin yüzde 2,9 olduğunu kaydederek, "Bu rakam yılın geri kalanında pazar payımızı artıracağımız anlamına geliyor. Satış hedefimiz yıl başında 24 bin 500'dü, yıl sonunda bunu 25 bin 500'e revize ettik. Bu hedefi de koruyoruz. Dolayısıyla 12-13 bin arası daha araç satacağız. Dolayısıyla daha çok satış yapacağımız bir döneme giriyoruz. Genel olarak krizler ve daralmalar Nissan'ın her zaman işine yaramıştır. Biz küçülen pazarlarda, pazar payını artırmayı bilen bir markayız. Bu özelliğimize de güveniyoruz" ifadelerini kullandı.
Orta ve uzun vadedeki hedeflerinin ise "Türkiye'de en çok satan Japon markası" haline gelmek olduğunu dile getiren Anaç, 4-5 yıl içinde bu hedeflerini gerçekleştireceklerini öne sürdü.
Anaç, bu doğrultuda pazar paylarını yüzde 5-6 düzeyine çıkarmayı ve 50 binin üzerinde satış yapmayı hedeflediklerini de aktararak, "Biz istikrarlı, sürdürülebilir büyümeyi hedefliyoruz. Bu hedefleri de yeni modellerle ve bayi teşkilatını geliştirerek gerçekleştireceğiz, pazarı satın alarak değil" diye konuştu.
"Türkiye'deki faiz oranları Avrupa ile mukayese edildiğinde yüksek"
İbrahim Anaç, Türkiye'nin dünyada önemli bir pazar haline geldiğini belirterek, son yıllarda otomotiv satışlarının çok dalgalanmadığını ve ortalama 800 bin adet ve üzeri bandına oturduğunu söyledi.
Ancak sektörün üzerindeki vergi yükünün oldukça yüksek olduğunu vurgulayan Anaç, "Bunun yanı sıra Türkiye'deki faiz oranları hala Avrupa ile mukayese edildiğinde yüksek" dedi.
Anaç, son dönemde tüketici faizinin de 0,10 puan arttığını belirterek, bunun otomobil alımı için belirleyici bir faktör olduğunu dile getirdi.
Tüketici faizi ile otomobil alımı arasında ters bir korelasyon olduğuna dikkati çeken Anaç, "Faizin yüzde 1,10 dan yüzde 1,20'ye çıkmış olması otomobil alımını hemen etkilemez ama artış trendi böyle devam ederse mutlaka pazarı belli bir noktada olumsuz etkileyecektir" değerlendirmesini yaptı.
Anaç, Türkiye'nin yerli otomobil üretimine ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sektörde çalışan bir yönetici olarak bundan daha çok bir şey istemem herhalde. 'Türkiye'de yerli bir marka olsun, biz de bunu pazarlayalım, satalım' isterim ama zaten Türkiye'de üretimle ilgili bir sıkıntı yok. Türkiye'de yan sanayi son derece gelişmiş. Türkiye birçok firma için parça ve otomobil üretiyor. AR-GE konusunda oldukça ilerledik ve artık Türkiye'de tasarlanan ürünler satılıyor. Yerli otomobil yapılabilir, onunla ilgili sıkıntı yok. Mesele, bunu nasıl pazarlayacağınız. İşin bu tarafına kafa yormak lazım.
Bu arada yerli otomobilin tanımını da iyi yapmak lazım. İlla kendi markamızın olması mı lazım, yoksa Türkiye'de üretilen otomobil yerli bir otomobil midir? Buradaki üretim hacmini mi artırmaya çalışalım? Bence Türkiye'deki otomobil hacmini artırmak da daha iyi bir yaklaşım olabilir. Çünkü her üretilen 5-6 otomobil Türkiye'de bir kişiye istihdam oluşturuyor."